![]() Niye bu böyle oluyor diye düşündüm düşündüm de sonunda çözdüm. Hadi birlikte de düşünelim. Türkiye’ye göre Avrupa nerede? Batıda. Atlas Okyanusu nerede? Avrupa’nın batısında. Amerika nerede? Atlas Okyanusunun batısında. Demek ki Amerika’nın Atlas Okyanusu kıyıları batımızda Dönelim gene Türkiye’ye. Asya nerede? Doğuda. Pasifik Okyanusu nerede? Asya’nın doğusunda. Amerika nerede? Pasifik Okyanusunun doğusunda. Demek ki Amerika’nın Pasifik Okyanusu kıyıları doğumuzda. Bir karışıklık olmasın diye tekrarlıyorum: Atlas Okyanusu batıda, Pasifik Okyanusu doğuda. İyi de Amerika’nın doğusu Atlas, batısı Pasifik, bu nasıl matematik? Gördüğünüz gibi dünyanın yuvarlak olduğunu keşfettim dostlar. Sonra bu keşfim patladı gitti. Ben daha böyle neler neler keşfettim. Sırası geldikçe hepsini anlatırım. ?? Bir de bana “sağını solunu bile ayıramıyor” diyorlar. Oysa hiç karıştırmam: Her zaman sağ dediğim soldur, sol dediğimse sağ… Gelelim İngilizlerin direksiyonu sağda yapmasına. İngilizler yüzünden Kıbrıs’ta da, bazı başka yerlerde de direksiyon sağda ama dünyanın çoğu yerinde solda. İyi de bu İngilizler niye dünyanın tersine gidiyor? Biliyor musunuz aslında kabahât onlarda değil, sağı sol pardon solu sağ yapanlardaymış. Rivayet odur ki antik zamanda Roma’da yolun solundan gidilirmiş. Malum insanların çoğu sağ elini kullanıyor. Romalı askerler de karşıdan gelen bir saldırıya hazırlıklı olmak üzere sağ taraflarında kılıç taşıdıkları için yolun solundan giderlermiş sağ taraftan ellerini kolay kullanabilsinler. (Yürürken bile savaş alarmı!) Bu durum yayayken de atlıyken de böyle. Sonra bu âdet topluma da yayılmış. At arabalarında da durum aynı çünkü arabacı sağ eliyle atların gemini dizginlemek zorunda. Deniyor ki bu konudaki ilk resmi kayıt 1300 senesinde Papa 7. Boniface tarafından tutulmuş. Hazret Roma’yı ziyarete gelen bütün hacıların soldan yürümesini buyurmuş. Demek ki o zaman da trafik oluşturacak kadar yoğun bir haç akını varmış Papalığın kutsal mekanına. Nasrettin hoca misali dünyanın bir noktasını belirleyip “işte tam da burası kutsaldır” demek ve oraya akın akın gidip hacı olmak dinlerin hepsinde var. Aaa jeton şimdi düştü bende, demek hacca gitmek haç çıkarmaya gitmek. Öyleyse, hacı lafı da haçtan geliyor olmasın. Bizim hacılar da haçtan…Yok canım olmaz öyle şey değil mi? Aman aman, bu konuyu geçelim şimdi… Hacılığın icadından çok önce, milâttan yarım asır kadar sonra Roma imparatorluğu İngiliz adasını da topraklarına kattığı için, bence bu soldan gitme âdetini de Romalılar taa o zamanlardan bu adaya da taşımış olmalılar. Romalılar aslında kuralı kendileri koymamış da o zamanlar işgal edip tahrip ettikleri zamanın en gelişkin uygarlığı olan Mısır’dan öğrenmiş olmasınlar sakın? Yolda gitmenin kurallarının o kadar eski kaydı olmadığı için benimki tam sallama bir yorum. Batının her şeyi Roma ve Yunan üzerinden başlatma huyuna takıntımdan. Aldırmayın geçin bu yorumumu. Yolda gitme üzerine kayıtlı ilk yasa ise 1773 Londra’sında yapılmış. İngiltere, sömürgen Romalılardan kurtulup bu kez kendisi sömürgeci olup, gelirleri bollaşıp adalarının yolları gelişip, trafik tıkanıklığı oluşmaya başladığında “bütün atlılar, çiftçiler, at arabacılar ve diğer yolcular sol taraftan gitmeliler” diye yasa gücüyle zorunluluk koymuş. Bir asır sonra 1883’de, teknoloji gelişip artık yollarda at arabaları yerine otomobiller dolanmaya başladığında da İngilizler gene sürücülük yasaları çıkartmışlar, gene sol taraftan gitmek üzerine. At üstünde soldan giderken nasıl sağ tarafı kolluyorlarsa, soldan giden otomobilde de direksiyonu sağa koymuşlar ki sağ taraftan akan trafiği kollayabilsinler. Ancak 1792’de, Amerika’nın Pennsylvania ve başka bazı eyaletlerinde ve de Kanada’da alışılanın tersine yolun sağından gitme yasası çıkarılmış, çok da anlayamadığım bir gerekçeyle. Amerika’nın Bağımsızlık Deklarasyonunun yani İngiltere’yi başından savmasının 1776 yılında olduğuna dikkâtinizi çekerim. Yeni(!) kıtanın yerleşimcileri İngilizlerle göbek bağlarını keserken, İngiltere kökenli her şeyi değiştirmeyi de marifet bilmişler bence. Başlangıçta soldan giden birçok ülke de zamanla yönünü değiştirip sağdan gitmeye başlamış. Eee ne de olsa sömürgeciliğin Papalığının da Krallığının da ihtişamlı gücü azalmaktayken “Senin yolun benim yönüm değildir” denmiş sanki. Dünya tarihi, sömürgen ülkelerin sıralarının değişmesi ve de yenisinin eskisinin kurallarına diklenmesinden ibaret değil mi ki? Amerikalılar hem kendilerinin hem de nüfuzlarındakilerin yönünü değiştirmişse de İngiltere, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya başta olmak üzere bazı ülkeler o zamandan bu zamana eski âdetlerini devam ettirmişler. Günümüzde 165 ülkede yolun sağından 75 ülkede ise solundan gidiliyor. Kabaca üçe bir gibi oran. Direksiyonun yerleşimi de yolda sağdan gidiliyorsa solda, soldan gidiliyorsa sağda oluyor doğal olarak. Başka yerde var mı bilmiyorum ama Amerika’da ilginç bir şey var. Çöp kamyonları ve posta arabalarında direksiyon sağda. Yani yolun sağından gittikleri hâlde sürücüler sağda oturuyorlar. Bundan amaç postacılar arabadan inmeden yolun kenarındaki posta kutusuna ulaşabilsinler, çöpçüler de direksiyondan inmeden çöp kutularını rahatça görüp kaldırabilsinler diye. Böyle ters direksiyonla gitmek hem güç hem de tehlikeli olmalı. Üstelik aynı kişiler çalışmak için işe gelirken ve işten dönerken kendi arabalarında diğer taraftaki direksiyonu kullanmak zorundalar. Gün içinde üç kez direksiyonun yeri değişiyor onlar için. Bu duruma ne demeli bilemedim, beyinlerine sağlık diyeyim… Direksiyon bir yana, dönelim benim kafamın ters çalışmasına. Hadi Amerika’dayken doğuyu batı sanmamın nedenini çözdük: Kafam Türkiye’de kalmış, hâlâ oradan bakıyormuşum Amerika’ya. Nasıl kafam karışmasın ömrümü tükettiğim ülkemde deniz dediğin hep batıdaydı, burada ise doğuda...Bu karışıklığı geçtik tamam da sağ ile sol niye tümüyle yanlış kodlanmış benim beynimde. Üstelik sadece bende değil başka bazı insanlarda da böyle. Sağ el ya da sol el hakimiyetiyle de alâkası gösterilememiş bu durumun. Sağcı ve solcu olmakla mı ilgili acaba? Sağcı ve solcu lâfı da direksiyon ile aynı zamanların hediyesi. 1789’da Fransız devrimi sonrasında Ulusal Meclis toplandığında eski rejimi destekleyenler salonun sağ tarafında, devrimi destekleyenler solda oturmuş. Böylece kim din ve kralın tarafındaysa sağda, kim mevcut sisteme muhalifse solda yerini almış. Tarihten bugüne de öylece sürüp gelmiş. Sağıyla solunu karıştıranların oranı, yollarda sağdan ya da soldan gidenlerde ne kadar acaba? Bir de bilirsiniz boş bir yolda yolun ortasında salınarak yürürken aniden kenara çekilmek gerektiğinde bazıları sağa kaçar bazıları sola. Hattâ ters tarafa kaçışanlar çarpışırlar. Bu kaçma yönü tercihinde sağlak ya da solak olmanın etkisi dışında sağ ve solunu karıştıranların tercihleri ne tarafa acaba? Bu sorularını cevabını bilsem, çocukların kulaklarına takılan soğanla sarımsağın anlamını da çözeceğim sanki. İşte bunu bir çözsem, eminim bu buluşum da patlar gider ??. Geçenlerde kızım Amerika’nın bizim yaşadığımız doğu kısmından bütün kıtayı aşarak batı kısmına gezmeye gitmişti. San Francisco şehrinde yaygın kullanıma girmiş olan sürücüsüz araba ile seyahat ettiğinde benimle de görüntülü bağlantı yapıp heyecanını paylaştı. Ben ondan çok heyecanlandım. San Fransico’ya ben de bir kez gitmiştim. İstanbul’dan beter dik iniş çıkışları olan yollarında direksiyonda olmak istemezdim. Trafiği göz korkutan bu şehirde sürücüsüz arabayla dolaşmak çok ürkütücü göründü gözüme. Ancak kızım aynı kanıda değil. “O kadar iyi programlanmış ki bu elektrikli arabalar” diye anlata anlata bitiremedi döndüğünde. “Mesela otoparktan çıkarken yakınlardaki bir arabaya bir insanın bindiğini bile algılıyor, o kişinin olası bir hata yapacağını varsayarak durup bekliyor, direksiyonda insan olsa o kadar dikkâtli olamaz” diyor. “Önündeki ardındaki, sağındaki solundaki her şeyi algılıyor ve hiçbir şeye yaklaşmıyor, güvenlik mesafesini çok iyi koruyor” diyor. “Dikkât çelinmesi gibi insani hatalardan arındırılmış, kaza yapma ihtimali çok düşük” diyor. Trafikte insan hataları yüzünden oluşan ölümlerin en çok öldüren hastalıklar kadar çok olduğu gerçeğini düşününce haklı da görünüyor. Zaten geleceğe ilişkin teknolojik öngörüler gerçekleşir mi gerçekleşemez mi diye gevelerken pattadanak geleceğin içine düşmedik mi? “Bir telefon yapacaklarmış da konuştuğun kişiyi görecekmişsin, yok yaaa” dediğimiz günlerin üzerinden şunun şurasında ne kadar geçti de bilgisayarları giyindik geziyoruz. Gerçekten hayalimizden bile geçmeyen şeyleri yaşıyoruz. Uzakta falan değil çok yakında hiçbir arabanın sürücüsü olmayacak, bu besbelli. Bence gerek kalmadığı için zaten arabaların direksiyonu da olmayacak. Direksiyon sağda mı solda mı konusu da benim boş gevezeliğim işte; direksiyon kalmayınca sağı solu niye dert olsun ki. Aynı biçimde, dünyanın orasında da burasında da başkanların en düzenbaz tüccarların perde yüzü olduğu günümüzde, meclislerin işlevi kaldı mı ki sağ tarafı sol tarafı kalsın. “Ne sağcıyız ne solcu, fotbolcuyuz futbolcu” diye bir slogan vardı eskiden, apolitikliği simgeleyen. Şimdiler elonların bezosların devri, sağın solun ne hükmü var. Direksiyon çoktan elden gitti, optimistliğin ne alemi var.
Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı. |
Son olarak 09.03.2025 tarihinde düzenlenmiştir. |