Evin kapısı, salonu diğer odalara bağlayan koridorun tam ortasındaydı. Sevim uzanıp kapıyı açtığında kapının salon tarafında kalan babam kapı zilinin olduğu sağ tarafta dikilen Zeki’yi görerek “Ben haklıymışım gördün mü?” kapsamında Sevim’e bakıp gülümsedi. Benim çöpü çıkarmak için mutfağa yöneldiğimi de görerek salona geri döndü. Sevim kapıyı koridorun içine doğru açarken mecburen geri çekildiği için kapının sol tarafında dikilen Necdet’i görüp babamın gülümsemesini kendi galibiyetine saydı. Necdet’le Sevim salon yerine odaya yöneldikleri için babam Necdet’i görmedi. Benim çöp için kapının tam karşısındaki mutfağa yöneldiğimi gören Zeki hiç sesini çıkarmadığı için Sevim de Zeki’nin geldiğinden haberdar olmadı. Necdet ve Zeki’nin aynı anda kapının iki ayrı yanında olduğunu sadece ben görmüş oldum. Çünkü biri sağdan biri soldan bakarken ben tam karşıdan bakmaktaydım. Bakış açısı denilen şeyi ilk defa gerçek anlamıyla o zaman anladım.
Bu sahneyi pek çok defa pek çok farklı kişiye anlattım çünkü çok etkilenmiştim. Bakış açısı denilen şeyi bilmez değildim. Ancak bildiğimizi sandığımız şeyin bilinç düzeyine yükselmesi için çoğunlukla bizzat yaşamak gerekiyor. Öteki türlüsü lâf düzeyinde kalakalıyor ve yaşama uyarlanması güç oluyor.
Sadece bakış açısı konusunu anlamak için değil bakış açısını genişletmek için de hemen her konuda deneyim gerekiyor. Bilgimizin üzerine eklediğimiz deneyim sayesinde ne kadar anlıyoruz, anladıklarımızı yaşamımıza ne kadar uygulayabiliyoruz orası da muamma.
Bu olayda Sevim de babam da haklıydı. Sevim kocasının geleceği saati biliyordu, üstelik balkondan aşağı baktığında geldiğini ve hattâ apartmana girdiğini bile görmüştü. Bu konudaki bilgisi kesin ve netti yani. Babam da Zeki’nin geleceği zamanı biliyordu ve onun kapı zilini çalış şeklini tanıyordu. Onun da bu konudaki bilgisi kesin ve netti. O nedenle ikisi de Necdet geldi ya da Zeki geldi derken doğru olması garanti öngörülerde bulunmuşlardı. Sonrasında kapının açılması ile ikisi de gerçekle karşılaştılar ki öngörüleri doğrulanmıştı. Artık kendilerinin haklı olduğundan ve karşı tarafın yanılmış olduğundan emindiler. Ancak gerçek bundan ibaret değildi.
Hepimizin beyninde öyle ya da böyle edindiğimiz bilgiler var. O bilgileri doğrulayan yaşam deneyimlerimiz de var. O nedenle de kesinliği tartışılmaz yani sarsılmaz fikirlerimiz var. Ancak gerçek bundan ibaret değil.
İster siyasal inançlarımız olsun, ister dini inançlarımız, ister bambaşka konuda inandıklarımız, gerçek bizim gerçek bildiğimizden ibaret değil. Bu gerçeği lâf olarak söylemek kolay ama sindirmek, bilinç düzeyine çıkarmak ve hayata uyarlamak kolay değil. Neredeyse mümkün bile değil. Hepimiz kendi gerçeklik alanımızın sınırlarında hapisiz, bu da bir gerçek. Bunun tek istisnası var, gerçekten bilimsel düşünceyi özümsemiş olanlar. Gerçek bilim insanları.
Kime bilim insanı deneceği üzerine epeyce kalem oynattığımı hatırlayacaksınız. Bilimsel bilgiyi edinip kullananlara bile bilim insanı denemeyeceğini özellikle vurguladığımı da. Bunun en tipik örneği doktorlardır. Doktor olmayanlar doktorları bilim insanı olarak adlandırır. Ben dahil doktor taifesi de bu payeden hoşlanıp bir elbise gibi giyiniverir. Oysa doktorlar bilimsel alanda çalışırlar ama bilimin ürettiği bilgiyi öğrenip kullanırlar, kendileri bizzat bilgi üretmezler, dolayısıyla bilim insanı değillerdir. Bilgilerinin ve deneyimlerinin azlığı ya da çokluğu bu konuya dahil değildir. Bu onların kusuru falan da değildir, yaptıkları işin kapsamı bu değildir. Bilgi üretmek doktorun görevi de değildir, işi de, mesleği de. Üstelik bazı doktorlar kuşkuculuğu da öğrenememiş olduğu için, sabit bilgisini geliştiremeyip bir yerlerde takılı kalırlar. Tersine kuşkucu olup akla en yatkın bilgiyi bile didikleyenler varsa da istisnadır. Tıpkı bilgi üreten araştırıcı doktorların da var olduğu ama istisna oldukları gibi.
Bilgiyi bizzat üretenler bilim insanıdır. Onların Kâbe’si kuşkudur. Bilinenden kuşkulanmakla başlar bilimin serüveni. Böyle bilimsel bir hekimlik serüvenini sizinle paylaşmak istiyorum. Pek çoğumuzun hayatına dokunan çağdaş bir hikâye hem de. Öğrenmek isterseniz gelecek yazıma beklerim. O zamana kadar kuşkuyla kalın.
Aslında her zaman ve her konuda emin olmaktan uzak, kuşkuya yakın kalın.
Zeki ve Necdet’e de bakış açıma katkıları için saygılarımla.
Yazının Facebook Sayfasındaki
bağlantısı. |
Son olarak 07.09.2025 tarihinde düzenlenmiştir. |