Eski demek huzur demektir. Bildiğin, alıştığın, artısını eksisini öngörebildiğin için rahat ettiğindir. “Alışılmışın verdiği rahatı sever beyin.”
Eğer bir insandan konuşuyorsak, eskiden beri bildiğinin huyunu suyunu davranışını öngörebilirsin. Şaşırtmaz yaptıkları. O yüzden güvenilir. Sonra öyle bir şey yapar ki meğerse ben onu hiç tanımamışım dersin. Yanıldığını itiraf etsen de lâfta kalır bu. Aslında sen yanılmış olamazsın, olsa olsa o kandırıkçıdır. Sen öyle sanırsın. “Güvenerek çok yanılır beyin.”
Eğer âlet edavattan söz ediyorsak da durum aynıdır. Hep kullandığın şey olduğu için iyi bilirsin nasıl çalıştığını ama sonra bir şey olur, durum değişiverir. Kablo kontak yapar, elektriğe tutulursun mesela ya da ne bileyim hep güzel çalışan fermuar bugün cırtlayıverir, dün motorda sorun yokken bu sabah kontak basmaz, az önce dönen kilit şimdi açılmaz. Ne oldu buna durup dururken dersin. Oysa durup dururken hiçbir şey olmaz. Bozulma aşama aşama gelişmiş sen de bu dönüşümü görmüş ama fark edememişsindir. “Emin olmakla çok yanılır beyin.”
Hep gittiğin kahveye misafirini de götürürsün. Serviste beş yıldız burası, kekleri de on numara, der övünürsün. Garson masaya nerdeyse fırlatır gibi servis yapınca “Aaa, bugün buna bir hâller olmuş” dersin. O canım keki de duvara tuğla diye koysan olur. Aşçıları da mı değişmiş bunların, diye yarı utangaç özür dilersin misafirinden. Oysa değişen bir şey yoktur. Sen yanındakinin gözüyle bakmışsındır bu kez, her zamanki alışkın kabullenişinin aksine. Ancak o zaman farklı görürsün her zamankini. “Genellemeciliğiyle çok yanılır beyin.”
Beyin kolay öğrenmez. Öğrendiğini ise birkaç kez dener. Ancak öyle emin olur. Emin olduğunda ise rahat eder. O zaman da koyverir. Rutine gireni artık kontrol etmez olur. O insana güvenir, bağlanır. O araca güvenir, alışır. O yemeği sever, dadanır. “Genellemecidir beyin.”
Genelleyebilmek için istisnaları görmezden gelmeye eğilimlidir beyin. Sevdiğinin kusurunu cilâlayıp parlatır da marifete dönüştürür. Sevmediği ağzıyla kuş tutsa, o kuş kendi gelip ağzına girmiştir. Kolay kolay bozmaz en baştan oluşturduğu kategorizasyonu. (Araya âni veya çok farklı bir şey girmedikçe.) Yavaştan farklılaşanları da görmezden gelir. Sevdiği büfedeki tost kaşarının giderek inceldiğini, kahvenin her seferinde biraz daha sulandırıldığını, motorun sesinin günden güne değiştiğini, prizin etrafında minik kaçaklar yüzünden sararmalar oluştuğunu falan filan fark edemez. (Alıştığına yabancılaşmasına neden olan çok önemli bir şey olmadıkça.) “Salaktır çünkü beyin.”
Cin gibidir beyin. Yeni denediği tostçuda hemen anlar en kötü peyniri kakaladığını. Hemen anlar ilk kez gittiği barda martinisine alkol katılmadığını, sadece damlatıldığını. Yeni taşınan komşunun kem gözle kızına baktığını. İşe yeni alınan personelin tembelin teki olduğunu. “Uyanıktır beyin,.”
Beyin yeni olan her şeye kuşkuyla yaklaşır. Bildiğine, alıştığına, kabullendiğine değil de sadece yeni olana. Yeni tanıştığına, yeni gördüğüne, yeni duyduğuna, yeni denediğine, yeni teknolojiye, yeni fikre. Yeni olan her şeye karşı bütün duyargaları açıktır. “Kül yutmaz beyin.”
Bazıları kendini iyi bilir, neyi sevip neyi sevmediğinden emindir. Saçının modelinden evde hangi koltuğa oturduğuna, yatağın hangi tarafında yattığından ayakkabı modeline, hangi araba markasını tercih ettiğinden hangi takımı ya da partiyi desteklediğine, kebabı yoğurtlu mu yoğurtsuz mu sevdiğine varana kadar her şeyi bellidir. Zamanla deneye deneye pekişmiş, yerleşmiş, değişmez alışkanlıkları vardır. Değiştirmeye kalkan olursa da huzursuzluktan öfkeye değişen yelpazede duygusal tepkiler verir. Bu gibiler aslında hepimiziz. Bizler alıştığımızı bilir, bildiğimizi severiz. Devrimci geçinsek de değişmeyi de değiştirmeyi de istemeyiz. “Tutucudur beyin.”
Bazılarımızın ise bırak değiştirmeyi, değişiklik lâfıyla bile tüyleri diken diken olur. Gençken lacivert severmiş, sekseninde de aynı lâciyi giyer. Çocukken papatya yolmuştur, hâlâ tek sevdiği çiçek odur. Yeni yetmeliğinde komşu kızına aşık olmuştur, hâlâ beğendiği kadın tipi ona benzeyendir. Onları masanın o tarafındaki sandalyesinden kaldırıp bu tarafına oturtamazsın. Onlar konfor alanın sınırlarından çıkmaz. Onlar tatile de çıkmaz. Çıksa da hep aynı kasabadaki aynı otele gitmezse rahat etmez. Onlara nostalji de, sonra geç git.
Bazıları ise değişiklik dedin mi senden önce ayağa fırlar. Bu günlerde kırmızıya âşıktır, gelecekte maviye tapacağı kesin. Bu yaz plajda yatmanın en harika tatil olduğu kanısındadır, gelecek yaz dağda yürüyüş propagandistidir. Geçen hafta çoraplarını koyduğu çekmecede bu sefer donları vardır. Kadınsa evini erkekse araba modelini değiştirme hayalinden ödün vermez ama daha alırken hevesi geçmiş ötekinin peşine düşmüştür. Değiştirmediği gün, değişmediği an yoktur. Yeniye, yeniliğe, değişime, değiştirmeye bağımlıdır. Onlar da öyledir.
Ancak “istisnalar kaideyi bozmaz” denmiştir, yelpazenin bu iki ucundakiler yani her şeyi her an değiştirmeye hazır olanlarla hiçbir zaman hiçbir şeyi değiştirmek istemeyenler enderi nadirattandır. O nedenle çoğunluğumuzu kastederek “Beyin eskiyi mi sever yeniyi mi diye sormuş, eskiyle huzur bulur, yeniyle heyecana gark olur demiştik. Karakterimiz ne olursa olsun, beyin yenilikten tedirgin olur, değişiklikle huzuru kaçar ama ne var ki sadece yeniyle ve değişimle gelişir. Yeni yerler gezip yeni şeyler görerek, yeni kişilerle konuşup yeni şeyler dinleyerek, yeni kitaplar okuyup yeni fikirlere kafa yorarak gelişir. Aynı olansa aynı kalır, kendisi de çevresi de. Çoğumuz gibi. Aynı sandalyede oturan, aynı çekmecede hapsolur. Oysa insanın kendisini ve çevresini değiştirebilmesi için önce çekmece düzenini değiştirebilmesi gerekir. Yoksa tenceredeki kurbağa misali haşlanmaktır kaderi.
O nedenle benim sözlüğümde “huzur” kelimesi yoktur “yeni” kelimesinin her türlü türevi ise boldur. Nerede bir gelişme varsa orada huzursuz biri vardır, nerede bir düzelme varsa yeni bir şeyler denenmiştir çünkü.
Yeni yeni yepyeni, hep yeni en yeni, beyne en iyi geleni…
Yazının Facebook Sayfasındaki
bağlantısı. |
Son olarak 12.10.2025 tarihinde düzenlenmiştir. |