|
Sonrasında birkaç kez daha gördüm NY merkezini ve değişik mahallerini ama fikrim pek değişmedi; ha İstanbul ha NY şehri. Şıklığı güzelliği de var, entelektüelleri ve zevklisi de var ama pespayesi ve döküntüsü de bolca. Halkın kozmopolitliği açısından bile aynı. Bana kalırsa bu 2 benzemez şehir huyu suyu bakımından tıpkısının aynısı.
4 Kasım günü New York’un belediye başkanlığını ülkenin mâlum yöneticisine muhalefet eden biri kazandı. Ocak 2026’da göreve başlayacak olan Zohran Momdani için Ekrem İmamoğlu gibi biri desek olur. Hakkında öğrendiklerimi aktarayım da benzerlikleri ve farklılıkları siz değerlendirin.
İlk göze çarpan özelliği gençliği. 80’liklerin iktidarındaki bir ülke için iyice genç; 1991 doğumlu. Milenyum kuşağından. Zaten hip hop ve rap dinliyor. Şarkı sözü yazmışlığı söylemişliği, müzik grubu kurup sokak müziği yapmışlığı var. Film oyunculuğu ve yönetmen yardımcılığını da denemiş.
İkinci en önemli özelliği eğitimli ve kültürlü oluşu. Öncelikle aileden kültürlü. Annesi Mira Nair, Hint kökenli Yeni Delhi ve Harward üniversitelerinden mezun, kendi film şirketi olan, ödüllü pek çok film çekmiş, film işinden servet yapmış, Hindistan gerçekleri ve kadın hakları konusunda kalıcı izler bırakmış pek çok filminin saygın yönetmeni. Babası Mahmood Mamdani Hint kökenli bir ailede Tanzanya’da doğmuş Uganda’da büyümüş, Afrikalılara burs veren bir oluşum sayesinde seçilip geldiği Pittsburgh Üniversitesinde Politika Bilimi okumuş biri. Öğrenciyken sol eylemlere karıştığı için hapis yatmış, sonra Harward’da politika konusunda master yapmış biri. Ülkesi Uganda’da politika yapmaya niyetlenmiş, İdi Amin diktatörlüğünde İngilizlere sığınıp Uganda’dan kaçmış, vatandaşlıktan atıldığı için yurtsuz kalmış, Tanzanya’ya gidip diktatör İdi Amin karşıtı örgüt kurup Tanzanya Uganda savaşına bulaşmış, Amin devrildikten sonra ülkesine dönmüş ama sonra Güney Afrika’ya göçmüş, ardında New York’a taşınmış, Afrika’da pek çok üniversitede ders vermiş, onursal diplomalarla taçlandırılmış, on beş kadar kitap yazmış, TV programları yapmış, pek çok ödül almış, dünyanın en etkili konuşmacıları listesinde defalarca yer almış çok enteresan biri profesör. Momdani’nin her iki dedesi de hem ticarette hem politikada aktif kişiler. Anneannesi ise Hintli sokak çocuklarını kurtarma vakfı kurucusu bir aktivist. Anlayacağınız sülalesinde hangi taşı kaldırsan altında çok etkin ve güçlü bir isim var.
Böyle bir sülaleden gelen Zohran Kwame Mamdani, NY şehrinin göbeğinde büyümüşse de hâlâ yakın akrabalarının yaşadığı Uganda’da çokça zaman geçirmiş, hem Afrika hem de Hindistan gerçekleri ile büyümüş. Sanata olduğu gibi spora da düşkün. NY Bronx’da bilim okuduktan sonra Mann şehrinde Afrikalılık konusunda master yapmış. Üniversite öğrencisiyken İsrail karşıtı gösterilerde yer almış, en az 10 yıldır da aktif siyasetin içinde. Anlaşılan bizim Tansu hanım ya da Kemal Bey falan gibi partiye paraşütle indirilenlerden değil, çekirdekten yetiştirilenlerden.
Karşıtlarının Mamdani aleyhine en çok kullandığı şeylerden biri de göçmen oluşu. Amerika’ya 7 yaşındayken gelmiş, Güney Afrika’dan. Oraya da 5 yaşındayken doğum yeri olan Uganda’dan göçmüş. Anne tarafı da baba tarafı da Afrika’ya Hint diyarından göçmüşler, eskiden. “Bu şehir göçmenlerin kurduğu bir şehirdi ve şimdi yeniden göçmenlerin şehri oldu” dedi zafer konuşmasında, göçmen oluşuna saldıranlara inat. Kendisi de göçmen çocuğu olduğu halde göçmen karşıtı olan ülke başkanına seslenip “Aç kulaklarını da beni iyi dinle” dedikten hemen sonra…
Karşıtlarının gözüne batan bir diğer özelliği de kendini “demokratik sosyalist” olarak tanımlaması. Demokratlık ile birleştirilse de sosyalist lâfı sağcıların tüylerini diken diken etmeye yetiyor. “Sosyalizm, komünizme bir adım mesafededir” diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Gazeteciler, Venezuela ve Küba hakkında düşüncelerini didikliyor o yüzden. Bu komünist ülkelerin yöneticilerini diktatör olmakla suçluyor ama oralara uygulanan ambargonun haksızlık olduğunu, halkları yoksulluğa itmenin suç olduğunu söylüyor.
Karşıtlarının gocunduğu bir diğer konu da Müslüman oluşu. Özelikle New York gibi hâkimlerinin Yahudi olduğu bir şehirde başkanlığa aday oluşu bile Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benziyor. Yıllardır Filistin örgütleriyle dirsek temasında oluşu onu Yahudi’ler nezdinde istenmez adam yapıyor. Ancak seçimde pek çok Yahudi’nin de oyunu almayı becerdi. Üstelik bazı Yahudi adaylar kendileri aleyhine ona destek verdi. Çünkü Netanyahu gibi HAMAS’ı da lanetliyor. İki taraftan ölenler için de göz yaşı döküyor. Öncesinde “Netanyahu ve Putin, ABD topraklarına ayak basarsa savaş suçlusu olarak tutuklanmalılar” dediği gibi, zafer konuşmasında da “Ben Müslümanım ve bunun için özür dileyecek de değilim” demesinden hemen önce Yahudi düşmanlarını lânetlediğini söyleyerek gönüllerini aldı. Ben herkesin başkanıyım havası ne kadar da tanıdık geliyor kulağa…
New York İmamoğlu’sunun seçmen vaatlerinin en başında şehir içi ulaşımı ücretsiz yapmak var. Malumunuzdur belki, bu şehirde metro ve taksicilik yaygın, otobüs işletmeciliği ise oldukça zayıf. Ancak metro o kadar eski püskü ki yeniden yapılsa tamirinden ucuza çıkar belki de. Geçenlerde şehri sel bastığında metronun da göle dönüşünü haberlerde görmüşsünüzdür. 1960’larda yapılan sistemlerin çoğunun artık iyice su koy vermiş olduğu belli. O zor günlerde taksileri de ara ki bulasın. O yüzden toplu taşım işi önemli. Ancak konuşmasında taksici kardeşlerinden(!) de söz ederek hem nalına hem mıhına vurmayı becerdi taze başkan.
Bir diğer vaadi konut sorunu üstüne. New York konut fiyatları uçmuş durumda. 10 yıl içinde bitirilmek üzere 100 bin yeni ve ucuz konut vadediyor. Öte yandan var olan kiraları sabitleme sözü de veriyor. Böylece ulaşım ve konut başta olmak üzere bir kentin en büyük 2 sorununa çözüm önerisiyle göreve başlıyor. Küçümsenecek vaatler değil bunlar. Karşılığını da buldu zaten seçimlerde.
Kreşler açacağını ayrıca da ucuza satış yapacak mahalle marketleri açacağını söyledi. Sanırım 7 ayrı yerde kuracağını söyledi yani şehrin bütün bölgelerinde. Yoksulluğun ayyuka çıktığı dönemde gel de önemseme annelere çalışma şansı tanıyacak bebek bakım evlerini ve ucuza karın duyurma vaadini.
Parayı nereden bulacağı konusunda en önemli vaadi de şehirdeki şirketlerden alınacak vergileri artıracağı yolunda. Vergi artıracağım deyip seçim kazanmış olması da oldukça ilginç. Bir belediye başkanının bu konuda yetki sahibi oluşu daha da ilginç…
Bir diğer kent sorunu da güvenlik. Geçmişte NY polisine “ırkçı” demişliği var. Ancak kampanya sırasında polisten özür diliyor. “Ben polise karşı değilim, polisle birlikte çalışmaya gönüllüyüm, bu şehri elbirliğiyle suçlulardan temizleyeceğiz” diyor.
1969 yılından bu yana en yüksek katılımın olduğu, 2 milyonu aşkın kişinin oy verdiği seçim sonrasında yaptığı konuşmada “Benim kazanmam, New York’luların imkânsızın mümkün olduğunu göstermesidir” dedi. İstanbul seçimini İmamoğlu’nun kazanmasına benzetmem o nedenle.
Şimdiki Amerikan Başkanı, NY şehrinin seçimlerine de karıştı doğal olarak. “Eğer o kazanırsa devlet bütçesinden NYC için ayrılan fonu keserim” diye seçmeni tehdit de etti ama sonuç ortada. Bakalım şimdi neler olacak?
Hani demokratik benzerlikler ve farklılıklar açısından diyorum…
Yazının Facebook Sayfasındaki
bağlantısı. |
|
Son olarak 09.11.2025 tarihinde düzenlenmiştir. |