Maximon, meşhur bir Guatemala efsanesiymiş. Bir köyde erkekler her zamanki gibi tarlaya gitmişler. Akşam evlerine dönünce, Maximon’un köyün bütün kadınlarıyla yattığını anlamışlar. Çileden çıkan erkekler Maximon’un kollarını kesmişler. Madem kesecekler niye kollarını tercih etmişler ben bilmem. Sonra nasıl olduysa bu Maximon Maya’ların tanrısı oluvermiş. Onun da nedenini bilmem. Guatemala’nın meşhur Atitlan gölü çevresine gidenler, ağaçtan yapılmış kolsuz Maximon kuklalarına her yerde rastlarlarmış, bunu da görmedim ama okuduğum bir kitap yüzünden biliyorum. Kolsuz Maximon’un siyah fötr şapkası, ipek atkısı, kırmızı kravatı ve deri ayakkabıları, korku saçan siyah gözlükleri varmış. Anlayacağınız mafya babası kılıklı bir tanrıdan söz ediyoruz.
Maximon, her yıl bir başka eve konuk olurmuş. İnananlar o eve ziyarete gelirler, Maksimon’a rom, sigara, puro getirir, ağzından yanan sigarasını hiç eksik etmezlermiş. Maximon’un sigarasından dökülen küller toplanır ve bir kutuda biriktirilirmiş çünkü bu küller gribe iyi gelirmiş. Yanlarında getirdikleri içkiden ağzına boşaltırlarmış. Kuklacık içmeyi beceremediği için olmalı eğer o sırada papaz evdeyse, Maximon adına, ağzına o içkiden büyükçe bir yudum alıp, ziyaretçilerin üstüne tükürerek püskürtürmüş...
Anladığınız üzere, Maximon, sigara ve alkol düşkünü bir sarhoş. Kumarbaz. Tecavüzcü. Ahlaksız bir tanrı yani. İşte bu Maximon bereket tanrısı kabul edilirmiş. Kendisine dua edenlere sağlık, refah ve aşk getirirmiş. Komşusuna beddua etmek isteyen de Maximon’a başvururmuş. Düşmanın başına sardırılmak istenen belayı da Maximon sağlarmış…
Siz bu efsanedeki bol bereketli ahlaksızlık tanrısını düşünedurun, ben size başka bir hikâye daha anlatacağım.
Orta Amerika’nın yoksul iki ülkesinin, iki ayrı hikâyesinin ortak özelliği, sizi de benim gibi dürtükledi mi bilmem?
Reklam asıl böyle yapılır mı dediniz?
Sigara/alkol/kola, Pagan/Hıristiyan falan derken, din yani ticaret mi dediniz?
İnsanoğlunu zehre dadandırmanın en kolay yolu, onun kendi dinidir, mi dediniz?
Ağzınıza sağlık, ne de güzel dediniz.
Üstelik “inanmakla bağımlı olmak, aynı potada halvettir” de mi dediniz?
Helal olsun, siz bu işi çoktan çözmüşsünüz, ben size daha ne diyeyim?
17 Haziran 2015 Not: Ben bu iki hikayeyi de Okan Okumuş’un yazdığı “Latin Amerika” adlı gezi kitabından öğrendim. Siz “yarından tezi yok…” dedirten bu kitabı okuyunca, Latin Amerika yolculuğunun hazırlıklarına girişirseniz rüşvetimi isterim; beni de yoldaşlığa davet etmenizi beklerim.
|