GERİ

Adios

Bir mahkeme sahnesinin filmini izledik. Gerçek bir mahkeme, kurgu değil. Amerika’da böyle bir adet var. Bazı hakimlerin gördüğü davaları dizi olarak çekiyor ve televizyonda gösteriyorlar . Böylece toplum eğitimi yapıyorlar. Bizim YouTube’tan hep beraber izlediğimiz de bunlardan biriydi.

Yargılanan 18 yaşında bir genç kız ama sokakta görsen 15 dersin, bedeni büyüyememiş çelimsiz bir şey. Buralarda Latin diye anılan Güney Amerika kökenli beyazlardan biri. Bu kız Xanax kullanıyormuş. Bu uyuşturucu özelliği olan ilacın bağımlısı olması yüzünden başını belaya sokmuş. Ne zamandır göz altındaydı bilmiyorum ama turuncu mahkum kıyafetleri içinde zaten çoktan mağluptu. Hakim cezasını yüzüne karşı söyleyince yüzü gözü karıştı bu cılız veledin. Belli ki bu kadar büyük bir cezayı beklemiyordu. Öfkelendi. Hakimin yanından ayrılırken, diklemesine yukarı kaldırdığı orta parmağını gösteriverdi hakime ve arkasına bakmadan uzaklaştı. Hakim gayet sakin, getirin geri, diye seslendi görevlilere. Tam hakim karşısına geldiğinde kızın suratına bir sırıtma yerleşmişti. Hakimin yüzünde ise yaprak kıpırdamıyordu. Hakim, önce verdiği hapis cezasına bir de para cezası eklediğini söyledi. Kızın suratı acayip bir şekil aldı. Parası olmadığı açıktı. Demek ki hapis süresi uzamıştı. Çaresizlik içinde yüzü şekilden şekile girdi. Ne yapacağını bilemedi. Giderken geri döndü ve hakime alaycı bir biçimde gülümseyerek “Adios” dedi. Hakim yeniden geri çağırttı. Bu kez yeni bir hapis cezası daha ekledi. Bunu duyan kız iyice dellendi ve yok artık anlamında çok abartılı mimikler eşliğinde biraz kıvrandıktan sonra, yeniden parmağını gösterdi hakime ve ek bir ceza daha aldı, yine yüzünde yaprak kıpırdamayan 70 yaşlarındaki beyaz bir erkek olan hakimden.

Bu mahkeme sahnesi tartışmaya açıldı. 20 kişi kadardık. Avrupalı ve Asyalı birkaç kişi varsa da izleyicilerin çoğu Latindi. Sadece oturumu yöneten Amerikalı. Latinlerin çoğu Latin kızı haksız buldu. Hakim karşısında akıllı uslu davranması gerektiğini söylediler. Evet efendim, haklısınız efendim deseydi, ben yaptım siz yapmayın gibilerinden boynunu bükseydi başının böyle belaya girmeyeceğini söylediler. Terbiyesizliğin cezalandırılması gerektiği konusunda hepsi hemfikirdi. Sadece Adios demesine verilen cezada anlaşamadılar. Bunun haksızlık olduğunu çünkü hakaret anlamına gelmeyeceğini söyledi bazıları oysa diğerleri onu da hakarete kattı. Ben de aynı kanıdayım. Ne söylediğin kadar nasıl söylediğin de önemlidir bence. Sözler kadar beden dili de hakaret edebilir. Sonuçta çok alaycı bir ifadeyle dile getirilmiş olan bu “Hoşça kal” lafı düpedüz bir küfürdü ve hakim de bunu zaten böyle anlamıştı.

Sonunda söz bana geldi. Oturum başkanı sözü bana verdiğinde çok emindi onun gibi düşündüğümden. Bu kız ikinci kez mahkemeye çıkarılsa sence nasıl davranır, diye sordu bana, bak nasıl terbiye etti hakim onu değil mi dercesine. Evet haklısınız, çok terbiyeli davranacaktır bir dahaki sefere yanıtım üstüne de iyice rahatlayarak, gördünüz mü diye izleyicilere döndü. Bu kız hapisten çıktıktan sonra nasıl bir insan olacaktır sizce, diye ben ona sordum bu kez. Hakim karşısında nasıl davranması gerektiğini öğrendi ötesi kimin umurunda, diye yanıtladı kendinden gayet emin olarak. Benim umurumda, dedim hemencecik. Sonra da bir nutuk attım.

Benim umurumda çünkü meselesin asıl boyutu budur. Cezalar kişiyi eğitmek için verilir. Eğitilsin ve davranışı değişsin diye. Bu kız da değişecek elbette. Ancak tersi yönde. Belli ki bu kız kendisine tıpkı bu hakim gibi davranan bir çevrede yetişmiş. Her yanlışına bir ceza vererek bu hale getirilmiş. Hala yeni yetme olduğu için isyan duygularını denetlemeyi öğrenememiş. Bu hakim sayesinde hapiste geçirdiği günlerde olgunlaşacak. Duygularını göstermemeyi öğrenecek. Yeniden hakim karşına çıktığında gerçek duygusu olan öfkesini göstermek yerine boynunu bükecek, evet efendim sepet efendim, diyecek. Sonra ne olacak dersiniz? Merak ediyorsanız istatistiklere bakabilirsiniz. Hapisten çıkanların akıbetinin ne olduğunu öğrenmek çok kolay. Bu genç kızın da. Cezalandırmanın şiddetini artırdıkça, toplumlardaki suç oranının paralel olarak arttığı ortada.

Kendisi de 70’li yaşlarında beyaz bir erkek olan oturum başkanı benden hiç beklemediği bu açıklama karşısında iyice sinirlendi. Sözümü bitirmemi beklemeden karşı itirazlara girişti. Kurallar, dedi üstüne basa basa. Kurallara uyacaksın, dedi döndüre dolaştıra. Uymayanların başına gelecek olan budur, dedi başöğretmen kafasıyla. Peki dedim. Bu kız kurallara uysaydı yani hakim karşısında boynunu büküp özür dilerim efendim deseydi, bu onun gerçek duyguları ve düşünceleri mi olurdu yoksa numara mı yapıyor olurdu? Kimin umurunda dedi başkan otomatik olarak. Benim umurumda dedim yeniden. Artık beyaz hakim erkek ve Latin suçlu kız davası, Amerikalı otoriter erkek ve Ortadoğulu asi kadın davasına dönüşmüştü. Bakın, dedim kendisine. Bu hakim bir ceza verdi bu kıza, yasak bir maddeyi kullanmaktan ötürü. Bu bir kural. Sonra üç ceza daha verdi, kendisine hakaret etmekten. Bu da mı kural? Hangi yasanın hangi maddesine dayandı bilmem bu cezaları keserken. Ancak hakimin neye dayandığı, ek cezalandırmanın hukuki olup olmadığı bir yana, ne işe yaradı sizce bu cezalar. Kızı terbiye etmeye, diye yapıştırdı yanıtı başkan. Kızı daha da yoldan çıkarmaya diye yanıtladım. Ne yapsaydı yani madalya mı verseydi diye lafı ağzıma tıktı artık kendisini hakim addeden ve bana karşı oluşan duygularına hakim olamayan oturum başkanı. Mesela daha ilk cezayı keserken, verilebilecek en ağır ceza yerine en hafifini verseydi ne olurdu dersiniz, diye sordum. Gene çook şaşırırdı o kız ama bu kez tersinden, diye devam ettim cevabı beklemeden. Eğer aynı hakim babacan bir tavırla, ben sana bundan daha iyisini yapamıyorum kurallar yüzünden ama inanıyorum ki sen kendine daha iyisini yapabilirsin ve bu bağımlılığın için göndereceğim tedaviden gerektiği gibi yararlanabilirsin deseydi mesela. Bir sorunun olursa buraya yanıma gel, bulaştığın bu dertten seni kurtarmak için, elimden geleni yapmaya hazırım diye ekleseydi. Bu kız şaşırmaz mıydı o zaman. Herkesin kötü davrandığı kendisine iyilik yapan biri var olduğu için çok şaşırmaz mıydı? O zaman bu kızı ve de dolayısıyla toplumu kötü yöne götüren devranın tersine dönme olasılığı oluşmaz mıydı?

O senin söylediğin masal, dedi başkan kendinden emin biçimde. Bu hakim gibi düşünen ve davrananların kurduğu ve sürdürdüğü düzen de tam bir karabasan, dedim. Suç ve suçlu oranına bakarsanız, ne demek istediğimi anlayacaksınız dedim, üstüne basa basa. Oturum bitti. Başkanın öfkesi sönmedi ama bana. Neyse ki beni cezalandırabilecek şansa sahip değildi.

Benim bu nutkum ne işe yaradı derseniz, bilmem. Ben de o kız gibi kendimi tutamadım, söylemek istediklerimi söylemeden duramadım, desem yeridir. Ancak gene de bir şey oldu. Toplantı dağılırken izleyicilerden biri ki kızın böyle defalarca cezalandırılmasını çok yerinde bulup en hararetle savunan Latin kadınlardan biri yanıma yanaşıp, ben anladım şimdi ne demek istediğini, haklısın, fikrimi değiştirdim, dedi. Ben de ona gülümseyerek odadan çıkarken, özelikle başkana dönüp adios, dedim. Fikrini değiştiren Latin kadın da dönüp adios demesin mi başkana? Anında bütün odaya yayılmasın mı bu adioslar. Adios diyen birçok kişinin gülen sesi ile bitti oturum ve başkanın zoraki gülümsemesiyle.

Keşke adios denebilse ceza düzenine. Keşke cezanın eğitim değil öç alma olduğunu kavrayabilsek. Keşke hırsımıza yenilmemeyi öğrenebilsek. Keşke hakim pozisyonunu ele geçirdiğimizde yani özelikle de güç bizim elimizdeyken durdurabilsek duygularımızı. Keşke aklımızla davranabilsek. Bütün ilişkilerimizde, evde, işte, sokakta, okulda, karakolda, mahkemede. Keşke, asacaksın keseceksin bunları diyenleri ve de kendi demelerimizi durdurabilsek. Keşke…


8 Kasım 2019

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ