GERİ

Çamaşır Makinasıyla Aşk

Amerika’ya geldiğimde evdeki önden kapaklı kocaman çamaşır makinasına ne kadar çok şaşırdığımı, eski model bulduğumu anlatmıştım. Sonradan duyduklarıma daha da çok şaşırdım. Göçmen anneler diye bir grubun üyesiyim. Öyle olsam da kendimi göçmen olarak hissetmek ve anne olduğum halde annelerden oluşan bir gruba üye olmak pek de tarzım değildir. Bir arkadaşım ben fark etmeden kattı beni bu gruba. İyi ki de öyle yapmış. O kadar ilginç paylaşımlar oluyor ki bu mecrada, öyle çok şey öğreniyor, öyle zenginleşiyorum dünyanın dört bir yanından yazan bu genç kadınlar sayesinde, o kadar olur yani.

Örneğin göçmen annelerden biri, beş yıl sonra ilk kez bir çamaşır makinasına kavuştum, sadece 6 ay boyunca çamaşır makinam olacak ama geçtim karşısına sevinç içinde çalışmasını seyrediyorum, diye yazdı. Durumu öyle ayrıntılı, öyle heyecanla yazdı ki onun duygusu bütün grubu etkiledi. Kamboçya’da göçmenmiş. Yakın zamana kadar Çin sömürgesi olan bu ülkeye dışarıdan mal girişi çok kısıtlıymış. Şimdilerde artık çamaşır ve bulaşık makinası girebiliyormuş ama çoğu kiralık evde bunlar yokmuş. Zaten evler öyle küçükmüş ki çoğunda bunları koyacak yer de yokmuş. Yer olsa bile kiralık bir evde oturuyorsanız, satın alıp kendinizin taktırma olanağı yokmuş. Bu genç anne uzun süredir tek göz bir evde çamaşır makinası olmadan yaşıyormuş. Ancak anne babası ziyaretine gelmeye karar verince, mecburen 6 ay süreliğine başka bir ev kiralamış. Bir oda bir salon tabir edilen iki göz yeni evde çamaşır makinası da olduğunu görünce çok ama çok sevinmiş. Bebeği olan genç bir kadının çamaşır makinasız yaşamasının ne zor olduğunu ben ondan daha iyi bilirim (bir de onun annesi bilir.) Çünkü benim bebek büyüttüğüm dönemde (1980lerin başını konuşuyoruz), hazır bebek bezleri de pek yoktu. Özel ebatta dikilmiş beyaz kumaş parçalarını bebeğin poposuna sarar, sonra da ortasına edilmiş o bezleri yıkayıp temizlemeye yeniden bembeyaz ve lekesiz hale döndürmeye uğraşırdım. Aynı biçimde kendi kanlı bezlerimi de. Kaka ve kan lekesini bezden çıkarmak ne zordur, bilen bilir. O günleri yeniden yaşar gibi oldum bu kadıncağızın sevinç paylaşımından.

Ancak onun paylaşımı bizim kuşağın bez derdi çağrışımına sınırlı kalmadı, pek çok genç kadın da kendi anılarını ekledi. Meğerse benim tipine laf ettiğim Amerikan makinam ne büyük bir hazineymiş dünyada, hatta Amerika’da bile.

Evet, Amerika’da. Kapitalizmin ana vatanı olan yani alıp satmanın, “ha bire satın alıp, çabucak atmanın” cenneti olan Amerika’da yaşayan birçok kadın benim de evde çamaşır makinam yok diye yazdı, 2.milenyumu 20 sene geçtiğimiz tarihte. Özellikle de büyük şehirlerdekiler yazdı. En çok da New York’tan yazdılar. Hem tesisat kaldırmayacağı için yasakmış hem de pek çok evde yer yokmuş çamaşır makinasına, adı kendisinin önünde giden Manhattan’da. Gizlice portatif minik makinalardan alıp daha taşıma esnasında apartman görevlisine yakalanıp iade etmek zorunda kalmış birisi mesela. Çoğunda asansör bile olmayan bu yüksek binalarda daracık merdivenlerden çamaşırlarını indirip çıkararak apartmanın ortak alanında bulunan makinalarda temizliyorlarmış çamaşırlarını. En büyük dertleri de bebeklerinin çamaşırlarını, başkalarının ayakkabılarını bile yıkadığı ortak makinalara koymanın getirdiği hijyen sorunuyla baş etmekmiş. Nasıl şaşırmam o en yüksek, o mimari harikası gökdelen iş merkezleri ile dolu Manhattan için bu anlatılanlara. Her şeyin yazısı turası… meselesi demek ki bu da.

Ben Florida’ ya geldiğimde, evde çamaşır makinasının yanı sıra kurutma makinası da vardı. Üstelik bunların kurulu olduğu ayrı bir çamaşır odası da. Bir malikaneye taşındığımı sanmayın. Ancak bu ev bağımsız ve büyükçe bir ev. Ondandır desem değil, çünkü burada benim gördüğüm minicik evlerde bile bütün beyaz eşyaların baştan kurulu olduğu. Zaten kiralık ev için seçim yaparken, bunlar var mı diye bakılmıyor, eski mi yeni mi, beyaz mı metalik mi diye bakılıyor. Ayrıca bağımsız evi boş verin, pek çok site gördüm ki hepsinde aynı düzen vardı. Böyle genellemekte yanılıyor muyum acaba diye daha tecrübeli olan Ceren’e de sordum. Kiralık her evde beyaz eşyaların var olduğunu doğruladı. Ancak gene de her mahallede sokağa kurulu kocaman çamaşır yıkama mekanlarının varlığı bizim gözleme dayalı genellememizin doğru olmadığını kanıtlıyor. Sadece evsizler ya da makinası bozuk olanlar için olsa, bu kadar yaygın olmazdı Florida da sokak çamaşırhaneleri. Öyle ya da böyle, yine de Florida bambaşka bir yer, Amerika’yı hiç temsil etmiyor.

Öyle olunca, New York deneyimimi düşündüm. Manhattan’da airnb’den bulduğumuz bir dairede kalmıştık. Sadece bir hafta kaldığımız için çamaşır yıkama gereği olmadığından o zaman fark etmemişim. Şimdi bu konuda düşününce, o evi gözümde canlandırdım ve anladım ki çamaşır makinası yoktu gerçekten, o kadar küçüktü ki ev koyacak yer de yoktu. Aynı Moskova’da bir hafta kaldığımız daire gibi. O da minicikti ve orada da çamaşır makinası yoktu. İşe bakar mısınız: Birbirinin ezeli edebi düşmanı olan Rusya ve Amerika’nın, New York ve Moskova gibi en ünlü, en büyük iki şehrinde, şehrin de kıyısında köşesinde değil tam göbeğindeki binalarından birinde daire kiralıyorsunuz ve içinde çamaşır makinası yok. Kamboçya’dan söz etmiyoruz, Marsta koloni kurmak için birbiriyle yarışan ülkelerden söz ediyoruz.

Amerika’yı gözümüzde amma da büyütmüşüz diye yazmış bir göçmen anne bu iletiye. Bizim köylerimizde bile var artık bu uygarlık ürünleri diye eklemiş. Mesele tam da öyle değil elbette. Köyleri bırakın, bizim adı şehir olan nice yerleşimimizde doğru dürüst tuvaleti olmayan gecekondularda yaşıyor hala insanlarımız, bizim gibiler görmezden gelse de. Ayrıca kiralık daire demek, koca koca dolapları hamalların sırtlayıp bilmem kaçıncı kata taşımak zorunda olduğu, çıplak dört duvar demektir bizim ülkede, nerede kalmış beyaz eşya(ateş pahası siteler haricinde). Neyse, o konulara hiç girmeyelim şimdi. Ayrıca Amerika dendiği gibi adıyla büyük. Vee New York’un aslı olan Manhattan aslında bir yönüyle de küçük Moskova. Özellikle konu binalar olduğunda bu böyle çünkü kurucuları da mimarları da Rus Yahudileri. Bina usulleri de Rusya’dan apartma, hem de en komünistinden. O nedenle daireler baştan beri minicik, apartmanlar diklemesine dikdörtgen prizma ve çirkin. Hadi bu Manhattan meselesini kurcalamayı da başka bir sefere bırakalım da biz şimdi gidip çamaşır makinamızı okşayalım. Aman da aman, sen iyi ki de varsın, sen olmasan ben ne yapardım, diye onu şımartalım yani şansımızın ayırdına varalım. Meğerse hayatımızda ne kadar önemli bir yer işgal ediyormuş da kaybetmeden değerini bilmiyormuşuz keratanın.

Sağ olasın Kamboçya’dan sevincini paylaşan genç anne. Senin seyrine doyamadım dediğin çamaşır makinasının tamburuna bakarak biz de dünyanın düzenini seyre daldık. Tamburun dönüşü içini hep böyle sevinçle doldursun. Hiç birimizin alet edavat eksikliği yaşamayacağı, bol elektrikli günlerimiz olsun. Çamaşır makinamızla aşkımız daim olsun.


21 Aralık 2019

Yazının Facebook Sayfasındaki bağlantısı.

GERİ