GERİ

Hastanelerden Uzak

Beyin veremi özel ilgi alanlarımdan biridir. Nedenini anlatmayacağım ama Türkiye’de en çok Beyin Veremi hastasını ben görmüşümdür desem sanırım yalan olmaz. Multiple Skleroz hastalığı da özel ilgi alanımdır. Mesleği bıraktığımda izlediğim MSli sayısı 3 bine ulaşmıştı ki rekor rakamdır. Bunları bize niye söylüyorsun derseniz, enfeksiyon hastalıkları ve immüniteyle içli dışlı oluşumu anlatmaya çalışıyorum. Uzun yıllar boyunca yoğun bakımcı olarak çalıştım, epeyce bir zaman da yoğun bakım yönettim. Sonuçta bütün bunlar vb. yüzünden savunma sistemi üstüne az buz okumadım. Böylece öğrenip bildiklerim içinde en önemlisi şudur ki hastane enfeksiyonu çok önemli bir derttir. Önemli olduğu oranda ise konuşulmamaktadır. Ben konuşmak istiyorum:

Sizi ayrıntılara boğacak değilim. Ancak dünyanın en gelişmiş ülkeleri dâhil olmak üzere, her yerde hastane enfeksiyonu büyük beladır. Çünkü çoğu zaman ilaçlara direnç kazanmış mikroplarca oluşur, o yüzden de çoğunlukla ölümle sonuçlanır. Sizin anlayacağınız, herhangi bir derdiniz yüzünden hastaneye gidersiniz, hastaneden gücü bilenmiş bir mikrobu kapar afiyeti bulursunuz. Üstelik de hiç azımsanmayacak kadar çok kişinin başına gelir bu. En çok da yoğun bakımlarda olur. Üstelik de hastalara bu konuda bilgi verilmez. Asıl hastalık yüzünden öldüğünüz sanılır. Bu dert henüz önüne geçilememiş olan büyük bir yaradır.

Burada konuya bir ara verip benim son iki aylık hayat hikâyemi dinlemek ister misiniz?

Amerika’da beraber yaşadığım erkek kardeşim 53 yaşında. İlk gençliğinden beri kendi evinde bağımsız yaşamış bir adamken şimdi tepesinde önce kızım sonra da ben varız. 20 -25 sene sigara içmişken, kızımın da katkılarıyla 5 sene önce bırakmıştı. 4 sene önce ben de yanına gelince yaşamına biraz daha çeki düzen verip yerli yersiz kullandığı bütün ilaçlarını da usulüne uygun kesip sağlıklı bir hayata dönüş yapmasını sağladıydık. 2020 bütün hesapları bozdu. Ocak ayında bir arkadaşı ölünce çok üzüldü, birlikte çalıştıkları bir diğer arkadaşı da ağır içici olunca, bizimki yeniden sigaraya döndü. Şubat başlarken annemiz ölünce tuzu biberi oldu, sigara işini azıttı. Araya başka faktörler de girince Şubat’ın son haftası ölümün eşiğine dayandı:Miyokart enfarktüsü geçirdi. Son anda koronerine yerleştirilen stent ile köşeden döndü. Burada başka kimsemiz olmadığından doğal olarak hastane refakatçisi kızımla ben olduk. Böylece ben de ömrümde ilk kez bir Amerikan hastanesi görmüş oldum. Bu arada söylemesem olmaz hiç de fena değildi. Ömrümü harcadığım hastaneyi düşününce kıskanmadım desem yalan olur ama konu o değil. İlk gece kardeşimin yatağının yanı başındaki koltukta uyuklarken çok üşüdüm. Battaniyeyi kulaklarıma kadar çekmeme rağmen tam tepemden üfleyen klima yüzünden gerçekten çok üşüdüm. Ancak ölüm kalım savaşı veren kardeşimin başucunda beklerken bu durumu çok da ayırt edemedim ve önemsemedim. Sonra taburcu olduk. Kardeşim, hiçbir şey olmamış gibi inkâr reaksiyonu geliştirdi ki bu bütün felaket durumlarında olağan ilk tepki reaksiyonudur. Bir yandan onu korkutmadan dururumun önemini kavramasını sağlarken, bir yandan da jandarmaya çıkmış adım yüzünden geri durmaya çalışıyorum. Sigarayı bıraktı mı bırakacak mı, hayat biçimini değiştirecek mi yoksa aynı stres yüküyle diğer bozuk damarlarını daha da mı tıkayacak, yeni çıkan kan sulandırıcı ilacın kanama yaratma ve ciddi kanamaya bağlı ölüm istatistikleri bu kadar yüksekken, bu ilacı kullanması mı iyi yoksa kessem mi falan diye dertlenip duruyorum. Daha bir hafta bile olmamıştı ki çok sevdiğimiz bir akrabamız da ölüverdi. Al sana yeni bir üzüntü kaynağı daha. Üçümüz de çok üzüldük ama sanırım en çok kızım üzüldü. Ertesi günün akşamı kızım eve bütün gün karnım ağrıdı ben hiç iyi değilim diye gelmesin mi? Hiç nazlı biri olmayan kızım o gece başını yastıktan kaldıramaz durumda yatağa düştü. Bu kadar üzüntü sonunda savunma sistemini çökertti diye düşündüm ama birkaç saat sonra titremeyle yükselen ateşi için de bir odak bulamadım. Bir ara midesi hassas geldi elime, bir ara apandisit gibi göründü. Kusamaya da başlayınca iyice ürktüm. Geçen hafta hastanedeydik, daha haftası dolmadan gene hastaneye gidiyoruz diye içimden söylenerek valizi hazırladım. O arada azıcık uyuyunca hastane işini erteledim. Neyse işte, elim karnında ama nesi olduğunu bilemeyerek, arabanın anahtarını gözümden uzaklaştırmadan, her an hastaneye koşma ihtimaliyle sabahı ettik. Gece ateş çok yükselince ampirik olarak antibiyotik de başlamıştım o mu iyi geldi bilemedim ama ertesi günü düzelme başladı. 2-3 gün içinde de belirtileri azalarak kayboldu. Kızımın karnının içinde iltihaplı bir şeyler olmuştu ama ne olduğunu bilemedim. Geriye dönük bakınca olsa olsa bir safra kesesi iltihabından geçmiş olabilir diye düşündüm. Bu arada uykusuzluk endişe falan derken benim de savunma sistemim bozulmuş olmalı ki grip oluverdim. Ben bu durumlarda hep yaptığımı yaptım: Hemen, bol limonlu, bol ballı, bol ıhlamurlu, kocaman bir çay içtim. İki büyük soğanı soyup koca bir tencerede bütün bütün kaynattım, soğan suyunu sürahime koyup yatak başıma aldıktan sonra yattım. 24 saat yataktan çıkmadım. Uyudum, uyudum, uyanınca gene uyudum. 24 saat sonra yataktan çıktığımda gripten iz yoktu. Size 2-3 hafta kadar önceyi anlatıyorum. Grip olduğumu anladığımda ilk aklıma gelen elbette Korona olmuştu. Tam bir hafta öncesinde kardeşimin hastane yatağının başında beklerken klimadan kaptıysam bu virüsü Korona da olabilir başka bir hastane enfeksiyonu da diye düşündüm. Ancak bendeki belirtiler anlatılana benzemediği için, üstelik de gribim 24 saatte geçtiği için, bu düşünce kafamdan uçup gitti.

Ben enfeksiyondan immuniteden falan anlarım demiştim ama bu Koronadan hiç anlamıyorum. Bu gün hem Türkiye’nin hem de Amerika’nın salgını ciddileşince, bari şu baş belası yeni veledi de azıcık öğreneyim deyip litaratür karıştırdım. Epeyce bir şey öğrendim ama en önemli öğrendiğim şu, Güney Kore’de de ve İtalya’da da bu virusun asıl odağı bir hastane imiş. Evet yanlış duymadınız, her iki ülkede de hastane enfeksiyonu olarak yayılmış bu virus. Çine ait bir şey bulamadım. Onların odak kaynağı dünyaya önce yarasa çorbası diye yayıldı. Sonra bir yiyecek marketinin pisliği sorumlu tutuldu, en son da Amerikan askerlerinden geldi lafı var. Bence hepsi palavra. Çünkü okuduklarımdan öğrendiğime göre bu virusun öncüsü olan virüs da yıllar önce zaten aynı bölgede varmış. Anlaşılan değişimi de oralarda gerçekleşmiş. Öyle ya da böyle, Çinliler hastane gibi bir odağı bilseler de söylemezlerdi gibi bir ön yargım var. Ön yargılarımız bir yana, asıl açık edilmiş olan İtalya ve Güney Kore gerçeği var…

Bütün bunları anlatma nedenimi sanırım anladınız. Üzüntüden, sıkıntıdan ve yorgunluktan sonra savunma sistemimizin dibe vurduğu günlerde, kızımın geçirdiği ateşli karın ağrısı atağının da benim kolayca atlattığım grip atağının da refakatçiliğimiz üstüne geliştiği için hastane enfeksiyonu olduklarını düşünüyorum. Bugün öğrendiğim Korona belirtilerinin değişik yelpazesinden sonra, üstelik ikisinin de Korona olabileceğini düşünüyorum. Öyledir diye iddia etmiyorum elbette ama belki de öyleydi diyorum.

Bu deneyime de dayanarak size söyleyeceklerimse şunlar:

1-Hastanelerden uzak durun. Grip olsanız da gitmeyin, Koronaysanız da gitmeyin. Bu virüs sülalesinin hala ilacı yok. Hastanelerin çok ağır solunum yetmezliğinde suni solunum cihazına bağlamak dışında sizin için yapabileceği hiç bir şey yok. Üstelik hastanelerde o kadar az solunum makinesi var ki size sıra gelme ihtimali tepenize yıldırım düşme ihtimali kadar. Üstelik diyelim ki çok ağırlaştınız ve de bir makine de bulup bağlandınız, sizin bedeniniz o kadar güçsüz durumdayken hastaneden ikinci bir enfeksiyon kapma olasılığınız da hiç az değil. O yüzden şimdiden kafanızı değiştirin, hastaneden umudu kesin. Ben bu belayı kendim çözeceğim deyin.

2- Hastalanmamak için elinizden geleni yapın. Elimde mi demeyin elinizde, her iki anlamda da. Tamam bıktınız biliyorum, el yıkayın demeyeceğim tersine abartmayın diyeceğim. Evet, elleri ova ova, uzun uzun, güzelce yıkamak çok önemlidir. Bu el yıkama dersi, Korona varken çok önemlidir ama yokken de çok önemlidir. Ancak işi abartıp aşırı yıkamadan elinizin üzerindeki koruyucu tabakayı da yok ederseniz mikroplara kapı açmış olursunuz. Eğer elinizi güzelce yeni yıkamışken istemediğiniz bir şeye dokundunuz da yeniden yıkama ihtiyacı hissettiyseniz bu sefer azıcık su akıtmak yeter, çünkü az önce asıl tabakayı kaldırdığınız için şimdi mikrobun tutunacağı tabaka yok. Doğru el yıkama işini öğrenmek kadar abartmamak çok önemlidir. Dışarı çıkarken eldiven takın, böylece istemediğiniz yerlere dokundunuz diye gereğinden çok el yıkamak zorunda kalmazsınız. Tuvaletten sonra el yıkama adetimizle övünüyoruz ya asıl tuvaletten önce el yıkayın. Kendi bedeninize Korona değilse bile mikrop ekmemek için bunu adet edinin. Evi temiz tutmak elbette önemli ama evi çamaşır suyuna bulayıp çoluk çocuğu da zehirlemeyin. En güzel ev temizliği cam açmakla olur unutmayın.

3- Stresinizi yönetin. Korona diye diye kafamızı yediler, siz komedi izleyin, fıkra anlatın. Ne yapıp edip kahkaha atın. İçinizden gelmiyorsa bile aynanın karşısına geçip sırıtın, hepsi işe yarar. Gülmek eğlenmek kadar savunma sisteminin düzelten, dertlenip üzülmek kadar da bozan bir şey yok. Kendinizi de çevrenizi de eğlendirmek için bildiğiniz bütün yolları kullanın bilmediğiniz yeni yöntemlerin de keşfine çıkın.

4- İyi uyuyun. Hastalığı kapmamak için de, kaptıysanız kolayca hakkından gelmek için de uykuyu kullanın. Uyku beynin sizin yerinize ters giden işleri yoluna koyması için ihtiyacı olan en önemli şeydir.

5- Evde kalın uyarıları çok önemli. Bunun anlamı başka insanlara mikrobu taşımamak. Korona’nın hava yoluyla bulaştığı neden bilmem hala kesinleştilememiş durumda ama bulaşmadığı da kesinleşmemiş. Siz bulaşıyor diye düşünün, kimsenin soluk alanı içinde bulunmayın. Ancak bu bağa bahçeye parka sahile çıkmaya niye engel olsun? Biliyorum yakında onu da yasaklayacaklar ama hata ediyorlar. Viruslar ultraviyole ile ölür o yüzden açık havada olmak iyidir. Bahçeniz varsa bırakın çocuğunuz bahçede oynasın, diğer insanlarla nefes mesafesini korumayı unutmadan siz de bahçede vakit geçirin. Su kenarları, ultraviyolenin en yoğun olduğu yerlerdir şansınız varsa kullanın. Bunlara kolayca erişim şansınız yoksa balkona çıkın. O da yoksa camları açıp önüne oturun. UV’ler camdan geçemez o yüzden kapalı cam önü aynı işe yaramaz, hatırlayın.

6-Şimdi söyleyeceğimin ise hiçbir bilimsel desteği yok ama ben hep yapıyorum, plasebo etkisi bile olsa işe yarıyor diye size de öneriyorum: Grip oluyor gibi hisseder hissetmez hemen limon/bal/ıhlamur kokteylinizi için. Grip olmuşsanız ve de öksürüyorsanız soğan çayı demleyip bolca için. Bu iki çay, pratikte klasik griplerde denenmiştir ve teorik olarak da zararsızdır. En azından virus boğazda dört gün beklermiş de sirkeli/tuzlu suyla boğaz yıkanırsa mideye inermiş de, hastalık geçermiş de gibi bir safsata değil. Virus boğazın çeperine üzüm salkımı gibi sıralanıp gel beni temizle diye bekleyen bir şey değildir. Boğazda virüs varsa hücrelerin içinde vardır. O sırada onunla kandan gelen savunma hücreleri zaten savaşmaktadır. Siz o sırada iyi beslenir, iyi uyur, moralinizde iyi tutarsanız, bu ilk muharabeyi virus yerine akkan hücreleriniz kazanabilir. Benim 24 saatte yendiğim savaşı hatırlayın. Olmadı da virus bu ilk bariyeri aşmayı becerdiyse de pes etmek yok. Unutmayın ne demişti hani Atatürk, belde savaşını kaybetmek önemli değildir önemli olan bütün cephelerden galip çıkmaktır. Teslim olmak yerine top yekün savaşa girişmektir.

7- Son olarak bazı dostlarımdan özel bir ricam var. Canım kardeşimin arkadaşına ve anneme üzüldüğü için yeniden başladığı sigara yüzünden nerdeyse canından olacağını, bu durumun yarattığı katastrofik süreçte kızım ve benim de arada gümbürtüye gidiyor olduğumuzu biliyorsunuz. Sigara böyle bir şey. Verdiği zararların çoğunun üstü örtülü. Corona yüzünden ölenler ve öleceklerin hepsini toplasanız tütünün bir tek ayda öldürdüklerine erişemez. İçmeye hala devam eden dostlarım, lütfen hemen şimdi sigarayı bırakın. Tütünün akciğerlerin ve bütün solunum sisteminin can düşmanı olduğunu zaten biliyorsunuz. Sigara içenlerin daha kolay enfeksiyonlara tutulduğunu ve daha zor iyileştiğini de biliyorsunuz. Korona belasından kurtulmak istiyorsanız hemen şimdi sigarayı bırakın. Artık olan oldu bu saatten sonra ne işe yarayacak diye düşünmeyin. Anestezist arkadaşlarım iyi bilir. Ameliyata bir gün kala sigarayı bırakanlarla hala içenler arasında bile belirgin fark vardır akciğer açısından. Çünkü siz bırakır bırakmaz bedeniniz zehir temizliğini başlatıyor. Virusu kapmışsanız bile hala şansınız var. İş henüz çığırından çıkmadan bu savaşta doğru tarafın destekçisi olmayı seçin.

8-Bu da geçecek ve bu günlerin tarihini yazanlar bizi kurban ya da kahraman diye anacak. Kurban olmamak için bedeninize ve beyninize güvenin.

17 Mart 2020

NOT:Aşağıdaki kaynak bu konuda okuduklarım içinde en beğendiğimdir. Doktor arkadaşlarımın ilgisine.
Cell Stress. 2020 Mar 2 / doi: 10.15698/cst2020.04.216 [Epub ahead of print] / PMCID: PMC7064018
Coronavirus infections: Epidemiological, clinical and immunological features and hypotheses
Didier Raoult,1 Alimuddin Zumla,2,3 Franco Locatelli,4 Giuseppe Ippolito,5 and Guido Kroemer6,7,8,9,10,*

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ