GERİ

Vitamin Takviyesi

Linus Pauling 1901 doğumlu Nobel ödüllü bir bilim insanı. O zamana kadar kimyada sadece iyonik ve kovalan bağların varlığı biliniyorken o üçüncü bağı keşfedip 30 yaşında Nobel almış. Bu keşfin ayrıntısı uzun ama önemi büyük çünkü Kuantum bilimi onun bu keşfi ile başlamış. Gazeteciler Linus’un keşfi hakkında ne düşündüğünü Einstein’a sormuşlar, benim anlayamayacağım kadar karışık bu konu demiş. Linus’un kâşifliği ise bu kadarla kalmamış. 1949 senesinde “Orak Hücre Anemisi” hastalığını farklı bir elektriksel sorundan kaynaklandığını bularak Moleküler Biyoloji bilim dalının doğmasına da neden olmuş. 1951’de amino asitlerden oluştuğu bilinen proteinlerin kendi üstelerine nasıl katlandıklarını göstermiş. Bu katlanmalardan birine Alfa Helix demiş ki sonrasında Watson-Crick ikilisi bu modeli kullanarak DNA sarmalını çözmüş. 1961’de hayvanat bahçesindeki farklı türden maymunların Hemoglobin hücreleri üzerinde çalışarak 11 milyon yıl önce insanların goril türünden evrildiğini kanıtlamış. Aynı sene Time dergisi onu “gelmiş geçmiş en büyük bilim insanı” diyerek kapak yapmış. Pek çok kurumdan bilim ödülü almış.

Bu dahi adam sadece bilimle ilgilenmemiş. 1950’lerden başlayarak 40 sene boyunca barış aktivitisti olarak çalışmış. Japon savaşında kullanılan atom bombasını sevgili Einstein yaparken, o nükleer patlamanın insan genomunu bozduğunu anlatmaya başlamış, nükleer testlerin durdurulması için savaşmış. 1962’de “Artık Savaş Olmasın” diye bir kitap yazmış ve bu kez de Nobel Barış ödülü almış.

1966 senesinde hikâyesi başkalaşmaya başlamış. Linus Pauling 65 yaşındayken ve gene bir ödül almış olduğu için New York’ta konuşurken “Doğaya ait her yeni bilimsel keşifle mutluluktan uçuyorum, bütün dileğim 25 sene daha yaşayıp bu keyfi paylaşmaya devam etmek” demiş. Bunu duyan biyokimyacı Irwin Stone ona bir mektup yazarak “eğer her gün 3.000 miligram C vitamini alırsan 25 seneden daha fazla da yaşarsın demiş. Pauling bu öğüdü beğenmiş ve uygulamaya başlamış. Bu sayede çok canlı ve sağlıklı olduğunu keşfetmiş. Her sene defalarca ağır grip olurdum, C vitamini almaya başlayınca grip olmaz oldum diye konferanslarında anlatmaya başlamış. Zamanla Stone’nun önerdiğinin de on katına, yirmi katına çıkmış. Sonunda her gün 18 gram C vit. kullanmaya başlamış.

1970’de C vitamini ve soğuk algınlığı diye bir kitap yazmış. Herkese her gün 3 gram C vitamini almalarını önermiş ki bu normalde yutulmasına izin verilen miktarın 50 katıdır. Herkes bu miktarda C vit. kullanılırsa birkaç seneye dünyada soğuk algınlığı diye bir hastalık kalmayacağına inanıyorum diye anlatmış. Kitap çok satanlar listesinin başına yerleşmiş. İkinci baskısı “C vitamini, Soğuk Algınlığı ve Grip” diye genişletilmiş. İlk kez 1919 yılında görülen domuz gribi salgını 1972'de yeniden salgın yapınca C vitamini satışları da patlamış. Birçok Üniversite C vitamininin grip üzerinde etkisini araştıran pek çok çalışma yapmış. Hiçbir yarar gösterilememiş. Ancak bu çalışmalar onun kitabının ve C vitamininin satışlarını düşüreceğine arttırmış. Pauling o kadar meşhur olmuş ki sürekli bu konuda konuşmalar yapıyor, dergilere gazetelere yazılar yazıyormuş. Bütün bilimsel çalışmalara inat sürekli ve yüksek dozda C vitamini kullanmayı teşvik ediyormuş. Kendi söylediğine o kadar inanıyormuş ki bir gün konuşurken gripli oluşunu alerji oldum diye açıklamış. Bilim çevreleri vitamin satışlarındaki artışa Pauling etkisi adını takmış.

1971 Yılında Ewan Cameron adlı bir genel cerrahtan mektup gelmiş Linus Pauling’e. Bu İskoç hekim Glasgow’da küçük bir hastanede kanser hastalarını ameliyat ederken günde 10 miligram (gr değil mg) C vitamini verdiği hastaların sonuçlarının daha iyi olduğunu bildirmekteymiş. Onun bulguları Pauling aracılığıyla Onkoloji dergisinde yayınlanmış. Böylece L. Pauling kendini güncelleyerek C vitamini sadece soğuk algınlığına ve gribe değil kansere de iyi geliyor demeye başlamış. Oysa Dr. Cameron’un durumu iyi olan hastalara C vitamini verdiği, bu nedenle sonuçların çarpıtılmış olduğu anlaşılmış. Pauling buna aldırmamış, C vitamini kanser hastalarının sonucunu yüzde 10 iyileştiriyor demeye devam etmiş. Sonraları oranı artırıp yüzde 75 iyileştiriyor demeye başlamış. C vitaminin yanına diğer vitaminleri de eklerseniz sonuç çok daha iyi oluyor da demiş. Eğer her gün C vitamini kullanırlarsa, Amerikalılar 100 yaşını hatta 110 yaşını görecek, ömür 150 yaşına kadar da artabilir diye eklemiş. Vitamin haplarının satışı tavan yapmış. Kanser hastaları Pouling mucizesine bel bağlamış. Onkologlarına yüksek doz C vitamini reçete etsinler diye baskıya başlamışlar. Yok olmaz demeler kar etmemiş. Senin Nobel ödülün mü var diye dayatmalarla baş edemez olduk diyerek Onkologlar Mayo klinikte bir araştırma başlatıp kanser hastalarına yüksek doz C vitamini vermiş. C vitamini verilenler verilmeyenlerden daha çok ölmüş. Bunun üzerine Pauling küplere binmiş, bu çalışmayı yapanlara söylemediğini bırakmamış. Elbette işe yaramaz, siz vitamin verirken kanser ilaçlarını kesmediniz ki demiş. Vitamin tedavisinin hiç kanser ilacı verilmeyenlerde işe yaradığını ileri sürmüş. Pauling itirazlarını sağda solda söylemeyi, yazmayı sürdürdükçe kanser hastaların talepleri dinmemiş. Bu kez hiç kanser ilacı verilmeyenlerle verilenleri kıyaslayan bir çalışma yapılmış. Gene bir fayda görülmemiş. Pauling çalışmalarda sahtekârlık yapıyorlar diyerek avukatlarını çalışmayı yapanların üstüne salmış ama çalışmalarda sahtekârlık saptanmamış.

Yüksek doz C vitamininin yanına çok yüksek doz (25. Bin İU) A vitamini ve E vitamini (400-1600 İU) ile Selenium ve Beta Karoten eklemiş. Eğer bunları her gün alırsanız değil grip ve kanseri önlemek, hiçbir hastalığınız olmaz, olanlar da hemen iyileşir demiş. Kalp krizi, akıl hastalığı, zatürre, hepatit, çocuk felci, verem, kızamık, kabakulak, çiçek, suçiçeği, menenjit, soğuk yanığı, cilt lekesi, yaşlanma, alerji, astım, artrit, diyabet, retina yırtılması, inme, felç, mide ülseri, şok, tifo, tetanoz, dizanteri, cüzam, yanık, kırık, yara, sıcak çarpması, yükseklik hastalığı, radyasyon zehirlenmesi, glukom, böbrek yetmezliği, grip, böbrek taşı, stres, kuduz, yılan zehirlenmesi olmazsınız demiş. AİDS salgını başladığında listeye onu da katmış.

1992 Nisanında Time dergisinde vitaminlerin önlemez yükselişi kapsamında bir yazı yayınlamış. Vitamin kullanımın yaygınlığı anlatılmış. Her sene tonlarca vitamin hapı satıldığı, hemen her Amerikalının her gün birçok vitamin yuttuğu, bebekteki oluşacak doğum kusurlarından tutun da yaşlanmayı geciktirmeye varana kadar her şey için pek çok vitamin kullanıldığını dile getirilmiş. İlaç firmalarının daha çok vitamin üretmek için ellerinden geleni yaptıkları örneklenmiş. Bu yazı eleştiri değil vitamin övgüsü niteliğindeymiş. Vitamin lobisi dergiden binlerce kopya satın alıp en başta Senatörler olmak üzere pek çok yere dağıtmış, derginin satışı tavan yapmış, vitamin satısı da.

Pauling’in hararetle her derde deva diye önerdiği vitamin tedavisinin temeli şu bilimsel gerçeğe dayanmaktadır: Her hücremizin içinde bolca bulunan Mitokondriler yediklerimizi enerjiye çeviren fabrikalarımızdır. Bu işlem oksijen gerektirdiği için adı oksidasyondur. Oksidasyon sırasında oluşan elektron artıklarını temizlemek için de hücrelerimizde bazı çöpçüler bulunur ki bunlara serbest radikaller denir. Bu serbest radikaller fazla olduğunda DNA’a, hücre zarına ve damar yapısına zarar verirler. Bu dengenin kötü tarafa kaymasıdır. Serbest radikalleri nötralize etmek için vücut kendi anti-oksidanlarını kullanır ki bu da dengenin iyi tarafıdır. Buna oksidasyon-antioksidasyon dengesi denir. Antioksidanlar sebze ve meyvelerde bulunan Selenyum, Beta-Karoten, A, C, ve E gibi vitaminlerdir. Bol sebze ve meyve tüketenlerin kanser olma ve kalp krizi geçirme ihtimallerin azaldığı pek çok çalışma ile gösterilmiştir. Bunlar bilimsel gerçekler. Bu gerçeklere dayanan Pauling'nin yaklaşımı da eğer biz bu antioksidanları insanlara hap olarak fazlaca yutturursak faydaları da artırırız, şeklinde. Bu mantık doğruymuş gibi görünmesine rağmen çalışmalar sadece işe yaramadığını değil tersine zararlı olduğunu göstermiştir. Örneğin:

1994 yılında, uzun süredir sigara içen 30 bine yakın kişi üzerinde yapılmış bir çalışma yayınlanmış. Bu kişiler sigara yüzünden artan kanser ve kalp krizi riskleri yüzünden seçilmiş. Bunlar gruplara ayrılarak, ya E vitamini ya Beta-Karoten ya da ikisi beraber verilmiş. Vitamin aldığını sanan bir gruba da boş ilaç verilmiş. Her bir grup uzun yıllar izlenmiş. Vitamin takviyesi yapılanların kanser ya da kalp krizi ile ölümleri daha fazla olmuş.

1996 yılında yayınlanan bir Amerikan çalışmasında Asbest tozu ile zehirlendiği için akciğer kanseri riski çok büyük olan 18.000 kişi incelenmiş. Bunlara da A vitamini ve Beta-Karoten tek başına ya da birlikte verilmiş. Çalışma planlanan izlem süresi tamamlanmadan acilen kesilmiş çünkü vitamin verilenler verilmeyenlere oranla %30 daha fazla kanser olmuş.

2004 de yayınlanan bir Danimarka çalışmasında 170.000 kişiyi barsak kanserinden korumak amacıyla, A, C, E vitaminleri ile Beta-Karoten verilmiş. Vitamin verilenlerde kanserden ölüm oranları azalacağına artmış.

Benzer sonuçlar veren pek çok çalışma var. 2005 yılında John Hopkins Üniversitesi, o zamana kadar yapılmış 19 büyük çalışmanın verilerini gözden geçirmiş. E vitamini takviyesi yapılan toplam 136.000 kişide ölüm oranların artmış olduğu gösterilmiş. Bu rapor, biz sadece E vitamini ile yapılan çalışmaları gözden geçirdik ama bütün vitamin takviyeleri aynı sonucu veriyor, diye bitirilmiş. Aynı sene yapılan bir başka çalışmada kanser olmasınlar diye yüksek doz E vitamini kullandırılan 9.000 kişinin daha çok kalp krizi geçirdiği de bildirilmiş.

2007’de Amerikan Kanser Enstitüsü birden çok vitamin takviyesi alan ve almayan 11.000 erkeği incelemiş, vitamin kullananlarda prostat kanserinden ölümlerin daha çok olduğunu bulmuş.

2008’de antioksidan kullanan ve kullanmayan 230.000 kişinin sağlık verileri gözden geçirilmiş ve kullananların kalp krizi geçirme ve kanser olma oranlarının daha yüksek olduğu bulunmuş.

2011 de 39.000 yaşlı kadın incelenmiş, multi-vitamin, magnezyum, çinko, bakır ve demir takviyesi alan kadınların almayanlara göre ölüm oranları daha yüksek bulunmuş.

Aynı yıl bir başka üniversite yayınında 36.000 bin erkekte E vitamini ve Selenyumu beraber ya da ayrı ayrı alanların prostat kanseri oranının 17 kat arttığı bulunmuş.

Bunlar sadece seçme çalışmalar, daha pek çoğu var. Vitamin takviyesinin gripte, sigara ve diğer zehirlerin zararını önlemede, kanserden ya da kalp krizinden korunmada faydasını gösterebilen çalışma yok. Tersine zararı olduğunu gösteren dünya kadar çalışma var. Bu durumda sonuç ne olmuş derseniz, 2010 yılında sadece Amerika’da vitamin endüstrisi 28 milyar dolar kazançla 2009 senesinin dört katına ulaşmış, 2014 yılında ise 37 milyar dolara erişmiş. Sonraki sayıları bilmiyorum.

Sonuçta, hücre içinde serbest radikallerin artmasının DNA hasarı yarattığı ve hücre zarına zarar verdiği bilimsel bir gerçek. Sebze meyve ile alınan antioksidanların bu hasarı önleyerek insanları daha sağlıklı kıldıkları da gerçek. Ancak bolca vitamin hapı vererek serbest radikalleri tümden yok etmek, yarar yerine zarar veriyor. Çünkü insanın mikropları öldürmek için de yeni oluşan kanser hücrelerini yok etmek için de bu hücre içi çöpçülerine ihtiyacı var. Bu dengeyi tek tarafa doğru bozmak kar değil zarar veriyor.

İnsanlığın başına multivitamin takviyesi belasını saran Linus Pauling’e ne olmuş derseniz söyleyeyim: 1980 yılında hala hararetle vitamin takviyesini savunduğu bir konferansta, bir gazeteci ona “sizce vitamin takviyesi kullanmanın söylendiği gibi zararı olamaz mı?” diye sorduğunda kendinden emin biçimde tek kelime ile verdiği yanıt: Hayır. Oysa yıllardır vitamin yutturduğu karısı o sırada mide kanseri ve 6 ay sonra ölüyor. Kendisinin ölümü de prostat kanserinden oluyor.

Linus Pauling 1973 yılında Kaliforniya’daki Oregon Üniversitesinde amacı mikronutrient ve vitaminlerin etkilerini araştırmak olan bir enstitü kurmuş. Bu enstitü hem devletten, hem kamuoyundan hem de özel sektör ve kurumlardan çok önemli bağışlar almış ve genetiğinden biyokimyasına pek çok farklı alanda bu konu üzerinde çalışmalar yapan bilim insanları ile dolu. Bu merkez halen var ve düzenli olarak yayın yapmayı sürdürüyor. Enstitünün ana sayfaları çok etkileyici. Kaynak gösterdikleri yayınları incelediğinizde ise buldukları verileri yorumlayışlarını farkını ancak bilim dergisi okuma beceriniz varsa anlayabiliyorsunuz. Pauling Enstitüsü kurucusunun amacı doğrultusunda araştırmalar, yayınlar yapmayı sürdürüyor.

Paulin etkisi denilen bu hikaye “bir deli bir kuyuya taş atar, yüz akıllı çıkaramaz” lafının en güzel örneğidir bence. Çünkü sene 2020 oldu, hala dünyanın en çok satan ilacı vitamin hapları. Sadece Amerika’da değil dünyanın dört bucağında her evde dolaplar dolusu vitamin hapı var. Hele şimdi Korona belası yüzünden vitamin satışları ömrünün en güzel demlerini sürüyor. (Koronadan korunayım, savunma sistemimi güçlendireyim diye vitamin takviyesi alanlar bence dönüp yukarıdaki bilimsel çalışmaları bir daha okusun.) Mikropları öldüreceğini sanarak bolca vitamin hapı yutarken o mikropları süpürecek kendi elemanlarımızı öldürdüğümüzü bilim kanıtladı ama ticaret çarkı daha da hızlanarak dönüyor.

İngilizcede “gerçek daha ayakkabısının bağını bağlamakla uğraşırken yalan dünya turunu tamamlarmış” diye bir deyim var. Savunma sistemini kesin olarak güçlendirdiği kanıtlanan 3 şey var. Doğru beslenmek, düzgün uyumak, morali yüksek tutmak. Satıcıların gazına gelmeyin, yasakçıları da boş verin: Vitamin hapı içmeyin, her gün taze meyve sebze yiyin.

26 Nisan 2020

NOT:Bazı kişilerde bazı nedenlerle bazı vitamin ve mineraller eksiktir ya da eksilir. Eksik olanın takviyesi mutlaka yapılmalıdır. Ayrıca kilolular ve şeker hastaları meyvenin kurusunun da yaşının da ölçüsünü kaçırmamalıdır. Bunlar konu dışı.

Yazının Facebook'taki bağlantısı.

GERİ